Alevilik Nasıl Doğdu? 

 

Comment l'Alévisme est-il né ?

Aleviliğin kökeni genel olarak Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında yaşanan gelişmelere dayanmaktadır. Ancak Anadolu Aleviliği ele alınırken islamöncesi ve sonrası birçok farklı dinsel ve kültürel unsuru da gözden kaçırmamak gerekmektedir.Önce Aleviliğin doğuşuna yolaçan gelişmeleri görelim:

Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında ortaya çıkan kimin halife olacağı sorunu, Alevi-sünni meselesinin ilk tohumlarını atmıştır. Hz. Muhammed daha sağlığında birçok kez Hz. Ali’nin halefi olacağını vurgulamıştı. Hz. Muhammed’in soyu, kızı Hz. Fatıma’yı eş olarak verdiği Hz. Ali’den devam etmişti.Hz. Muhammed Mekke’ye Hicret ettiği zaman da ailesine ve işlerine bakmak üzere Hz. Ali’yi yerine bırakmıştı. Üstelik Peygamber Hz. Ali’nin katıldığı hemen hemen bütün savaşlarda onu komutan olarak atamıştır.

Bilindiği üzere Hz. Muhammed Veda Haccı dönüşünde (632) Gadîru Hum adlı yerde beraberindeki müslümanlarla konaklayarak bir konuşma yapmış ve bu konuşmasında kendisinden sonra amcasıoğlu ve damadı Hz. Ali’nin müslümanlara önder yani halife tayin olduğunu ifade etmişti. Orada aralarında İkinci Halife Ömer’in de bulunduğu müslümanlar bundan dolayı Hz. Ali’yi kutlamışlardı.

Ölmeden önce Hz. Muhammed “Bana bir kalem ve kağıt getirin size bir vasiyet yazdırayım ki, benden sonra ihtilafa düşmeyesiniz.” demiş ancak bu isteği yerine getirilmemiş ve Peygamber vasiyetini yazamadan vefat etmişti. Daha sonra Hz. Ali ve diğer aile üyeleri Peygamberin defin işleriyle uğraşırken, Ebu Bekir ve Ömer’in de aralarında bulunduğu ensar ve muhacirin ileri gelenleri iktidar kavgasına başlamışlardı bile. Bu iktidar mücadelesi Ebu Bekir’in halife olması ile sonuçlanmış, daha sonra sırasıyle Ömer ve Osman halife olmuşlardır. Sonuç olarak bu üç kişinin halifelikleri, deyim yerindeyse Peygamberin Ehli Beytine rağmen gerçekleşmiş, bu nedenle yüzyıllardır tartışılagelmiştir. Hz. Ali ve Hz. Fatıma bu halifelikleri onaylamamakla birlikte, iktidar uğruna gerginlik yaratmaktan da kaçınmışlar, bu haksızlığı sineye çekmeyi uygun görmüşlerdir.

Alevi-Sünni meselesinin ilk çıkışı özetlemeğe çalıştığımız bu halifelik meselesine dayanır. Ehli Beytin başına gelenler ve bunlardan en önemlisi Kerbela Olayı ise Aleviliğin siyasal ve düşünsel bakımlardan daha da olgunlaşmasına ve Araplar dışındaki diğer uluslar arasında da yayılmasına neden olmuştur.Şimdi bu gelişmeleri görelim:

Osman’ın halifelik dönemi (644-656), daha önce tohumları ekilmiş bulunan bölünmelerin, problemlerin su yüzüne çıktığı bir dönem olmuştur. Halife Osman’ın yönetiminde akrabalarına, yani Emevi ailesine gösterdiği aşırı yakınlık ve valiliklere onları tayin etmesi ve diğer suistimaller ona karşı Irak, Mısır, Hicaz ve Surite’de yoğun bir hoşnutsuzluk duyulmasına yolaçmıştır. Valileri halka kötü davranıyor olmalarına rağmen onları koruyucu bir tutum takınmış, sonuçta Mısır, Basra ve Kûfe’den yola çıkan gruplar Halife Osman’ın evini kuşatarak onu öldürmüşlerdir.(656)

Üçüncü Halife Osman’ın öldürülmesi sonrası Hz. Ali halifeliği sahabenin ısrarları üzerine kabul etmiştir. Hz. Ali iç karışıklıkların çok yoğun olduğu bir dönemde ve bu karışıklıkları sonlandırmak amacıyla halifelik görevini kabul etmiştir. Daha önce Osman’ın aleyhinde bulunmuş olan Hz. Muhammed’in eşlerinden Ayşe, Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’nin halife olması sonrasında onu Osman’ın ölümünden sorumlu tutarak Cemel savaşına yolaçmışlardır. Cemel Savaşı Hz. Ali’nin galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Hz. Ali bu olaydan sonra Şam’da hüküm sürmekte olan ve kendisine biat etmeyi reddeden Şam Valisi Muaviye sorununun çözümüne girişti. Muaviye, Hz. Ali’yi Osman’ın ölümünden sorumlu tutuyor ve Şam’da bunun propagandasını yapıyordu. Hz. Ali’nin uyarıları sonuçsuz kalınca Hz. Ali ve Muaviye Orduları arasında Sıffin Savaşı (657) başlamış oldu. Hz. Ali’nin ordusu savaşı kazanmak üzereyken, Muaviye’nin yakın adamı Amr İbn-ül As’ın, askerlerin mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını bağlatarak “Allahın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun.” diye bağırtması sonucu Hz. Ali’nin ordusu saldırıyı durdurdu. Bu şekilde Amr’ın hilesi işe yaramış ve iki taraftan hakemler seçilmiş, bir sonuca ulaşılamamıştır. Burada Hz. Ali’nin ordusundan ayrılan bir grup da Hariciler adını almışlardır. Böylece müslümanlar Hz. Ali yandaşları, Muaviye yandaşları ve Hariciler olmak üzere üçe bölünmüş oluyorlardı. Hz. Ali vefatından önce Haricilere yönelik askeri bir harekat düzenlemiş, önemli bir bölümünü yok etmişti. 24 Ocak 661’de ise Hz. Ali, İbn Mülcem adlı bir harici tarafından uğradığı saldırı sonucunda şehid olmuştur.

Bu şekilde Emevi hükümdarı Muaviye iktidara yönelik siyasal amaçlarını ne pahasına olursa olsun elde etmeye uğraşmış, Sıffin’de Hz. Ali’ye yenileceğini anlayınca hileye başvurmuş ve Hz. Ali’nin vefatı ile Emevi saltanatını kurma amacına ulaşmıştır. Hz. Ali’nin vefatı sonrası Şam ve Mısır dışında bütün eyaletler Hz. Hasan’a biat etmişlerdi. Muaviye kendi iktidarı için tehlikeli saydığı Hz. Hasan’ı zehirletmekten de çekinmedi. Muaviye, Ehli Beyte ve Hz. Ali yandaşlarına her türlü eziyeti yaptırmış, camilerde Hz. Ali’ye lanet okutmuş ve kendisinden sonra oğlu Yezid’in halife olmasını sağlamak yoluna gitmişti. Hz. Hasan’ın zehirletilmesiyle Yezid’in önünde en büyük engel olarak Hz. Hüseyin bulunmaktaydı.

Yezid ilk iş olarak Medine Valisi ve akrabası Velid’e bir mektup yazarak, özellikle Hz. Hüseyin’in muhakkak kendisine uymasının sağlanmasını, bunu reddederse öldürülmesini emrediyordu. Doğal olarak Hz. Hüseyin’in Yezid gibi bir zalime itaat etmesi mümkün değildi. Hz. Hüseyin, Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle 4 Mayıs 680 gecesi, bütün aile fertlerini yanına alarak Mekke’ye gitti. Ayrıca, Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmediğini ve Mekke’ye gittiğini öğrenen Kûfeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kûfe’ye davet ile kendisini halife olarak tanıyacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcaoğlu Müslim’i uygun bir ortam sağlamak için Kûfe’ye gönderdiyse de Müslim Yezid’in adamlarınca yakalanarak idam edildi. Hz. Hüseyin Mekke’den Kûfe’ye doğru yola çıktığı sırada Müslim öldürülmüştü.

Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. Yezid’in Kûfe valisi Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya islam sınırlarından birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek, yani Hz. Hüseyin’i öldürmekti. Çünkü biliyordu ki Hz. Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu. Sözde müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu iktidar uğruna kendi dinlerini kuran Peygamberin torununu ve ailesini katletmeye kararlıydı.

Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak hitab etmek istediyse de, bu anlamlı konuşma Yezid’in ordusunu pek etkilemedi. Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden oluşan savaşçıları öğleden sonraya gelindiğinde gittikçe azalmış bulunuyordu. Hz. Hüseyin de bu az sayıda insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi.Sonra çadırlar yağma edildi, hasta olan İmam Zeynel Abidin de öldürülmek istendiyse de engellendi. Bu çirkin savaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Asgar’dı. Hz. Hüseyin tarafında şehid olanlar yetmiş iki kişi idi.

Kerbela olayı yüzyıllara damgasını vurmuş bir tarihsel olaydır. Bu olay o zamanki müslüman memleketleri halklarını o kadar etkiledi ki Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Kerbela Olayı İran ve Hicaz’da duyulunca halkta Emevilere karşı büyük bir kin oluştu ve isyan hareketleri başgösterdi. Yezid’in Mekke ve Medine’ye saldırması ise bardağı taşıran son damla oldu. Özet olarak , camilerde Hz. Ali’ye küfür ettirilmesi, önce Hz Hasan’ın daha sonra da Hz. Hüseyin ve ailesinin ki Peygamberin soyu onlardan devam ediyordu, acımasızca öldürülmeleri, Emevi Hanedanına karşı muhalif bir düşünsel ve siyasal temeli olan bir harekete yolaçtı. Bu harekete Hz.Ali yandaşlığı veya Alevilik demek mümkündür.

L'origine de l'alévisme est généralement basée sur les développements survenus après la mort du prophète Mohammed. Cependant, lorsqu'on aborde l'alévisme anatolien, il est nécessaire de ne pas négliger de nombreux éléments religieux et culturels pré-islamiques et post-islamiques. Examinons d'abord les événements qui ont conduit à l'émergence de l'alévisme :

Le problème de savoir qui serait le successeur du prophète Mohammed après sa mort a semé les premières graines de la question alévie-sunnite. Le prophète Mohammed a souligné à plusieurs reprises de son vivant que Ali serait son successeur. La lignée du prophète Mohammed a continué à travers Ali, à qui il a donné sa fille Fatima en mariage. Lorsque le prophète Mohammed a émigré à La Mecque, il a laissé Ali pour s'occuper de sa famille et de ses affaires. De plus, le Prophète a nommé Ali commandant dans presque toutes les batailles auxquelles il a participé.

Comme on le sait, lors du pèlerinage d'adieu du prophète Mohammed (632) à Ghadir Khumm, il a prononcé un discours avec les musulmans qui l'accompagnaient, déclarant qu'après lui, son cousin et gendre Ali serait le chef des musulmans. Les musulmans présents là-bas, y compris le deuxième calife Omar, ont donc félicité Ali.

Avant de mourir, le prophète Mohammed a demandé qu'on lui apporte un stylo et du papier pour écrire un testament afin d'éviter toute divergence après sa mort. Cependant, cette demande n'a pas été satisfaite et le Prophète est décédé sans avoir écrit son testament. Plus tard, alors qu'Ali et les autres membres de la famille du Prophète s'occupaient des arrangements funéraires, les dirigeants des Ansar et des Muhajirun, y compris Abu Bakr et Omar, avaient déjà commencé à se disputer le pouvoir. Cette lutte pour le pouvoir s'est soldée par le califat d'Abu Bakr, suivi successivement par Omar et Othman. En fin de compte, ces trois personnes sont devenues califes malgré la famille du Prophète, ce qui a été contesté pendant des siècles. Bien qu'Ali et Fatima n'aient pas approuvé ces califats, ils ont évité de créer des tensions pour le pouvoir et ont jugé préférable de supporter cette injustice.

Le début de la question alévie-sunnite découle essentiellement de cette question de califat. Les événements survenus à la famille du Prophète, notamment l'incident de Kerbala, ont également contribué à mûrir l'alévisme sur les plans politique et intellectuel, ainsi qu'à sa diffusion parmi les nations autres que les Arabes. Examinons maintenant ces développements :

La période du califat d'Othman (644-656) a été une période où les divisions et les problèmes semés auparavant ont éclaté au grand jour. Sous le règne du calife Othman, son excessive proximité avec sa famille, c'est-à-dire la famille des Omeyyades, et sa nomination de membres de sa famille à des postes de gouverneur, ainsi que d'autres abus, ont suscité un mécontentement généralisé en Irak, en Égypte, en Hijaz et à Surite. Malgré les mauvais traitements infligés par les gouverneurs à la population, Othman les protégeait, ce qui a finalement conduit des groupes de Misr, Basra et Kufa à assiéger sa maison et à le tuer (656).

Après l'assassinat du troisième calife Othman, Ali a accepté le califat sur l'insistance des compagnons. Ali a accepté la charge de calife dans une période de troubles intenses dans le but de mettre fin à ces troubles. Auparavant, des compagnons du prophète Mohammed comme Aisha, Talha et Zubayr avaient déclenché la bataille de Jamal en tenant Ali responsable de la mort d'Othman après son accession au califat. La bataille de Jamal s'est soldée par la victoire d'Ali. Après cet événement, Ali s'est rendu à Damas, où régnait le gouverneur Muawiya, et a tenté de résoudre le problème. Muawiya accusait Ali d'être responsable de la mort d'Othman et faisait campagne contre lui à Damas. Malgré les avertissements d'Ali, lorsque ses tentatives sont restées vaines, une bataille a éclaté entre les armées d'Ali et de Muawiya à Siffin (657). Alors que l'armée d'Ali était sur le point de remporter la victoire, le complice de Muawiya, Amr Ibn al-As, a attaché des pages du Coran à la pointe des lances de ses soldats et a crié : "Que le Livre d'Allah soit l'arbitre entre nous." Cette ruse a fonctionné et des arbitres ont été choisis des deux côtés, mais aucun résultat n'a été obtenu. Un groupe séparatiste de l'armée d'Ali a également pris le nom de Kharijites. Ainsi, les musulmans étaient divisés en partisans d'Ali, partisans de Muawiya et Kharijites. Avant sa mort, Ali a mené une opération militaire contre les Kharijites et en a éliminé une partie importante. Le 24 janvier 661, Ali a été assassiné lors d'une attaque menée par un Kharijite nommé Ibn Muljam.

Ainsi, le souverain omeyyade Muawiya a cherché à atteindre ses objectifs politiques coûte que coûte, en utilisant la ruse lorsqu'il a compris qu'il serait vaincu à Siffin, et a réalisé son objectif de fonder la dynastie omeyyade avec la mort d'Ali. Après la mort d'Ali, toutes les provinces, à l'exception de Damas et de l'Égypte, ont prêté allégeance à Hassan. Muawiya n'a pas hésité à empoisonner Hassan.

Avez vous d’autres questions ? 

Daha başka sorunuz var mı?